Geçmişten Günümüze Medya Anlayışı
Geçmişten günümüze medya işlevleri bakımından önemli bir araçtır. Genelde alternatif medya, özelde ise televizyon ideolojik, toplumsal ve siyasal işleyişi bakımından önemlidir. Özellikle geleneksel yayıncılık halen varlığını sürdüren toplumun bir yansımasıdır. Geçmişte matbaanın yaygınlaşmasıyla kitap, gazete, dergi gibi enformasyon araçlarının kağıt üzerinden basım ile hazırlanması ve sınırlı olması, daha sonra radyonun icadıyla okuma eyleminden, daha heyecanlı olan duyma eylemine, ardından televizyon yayıncılığıyla duyma eyleminin yanında hareketli bir biçimde görüntülere bırakması enformasyon ve bilgi akışının en üst noktaya gelmesini sağladı. Bu sesli ve görüntülü yeni medya ile insanlar bilgiye evlerinde anında ulaşabilirken, bilginin yanında farklı türde eğlencelere de ulaşabilmişlerdir. Her ne kadar televizyon yayıncılığının ortaya çıkmasının ardında bütün ideolojilerden uzak, bilimsel bir buluş olarak yaratılsa da televizyon aydınlanma ve endüstri çağlarında bilimsel ilerlemeyi kendi hedefi haline getirmiştir. Bu anlamda geleneksel yayıncılığın da ilk ortaya çıktığı 1920’li yıllar ve 2. dünya savaşında dünyada televizyonculuk ikililik yaşamış kamu ve ticari yayıncılık olarak ikiye ayrılmıştır, günümüzde eskisi kadar keskin hatlarla ayrılmasa da bu iki çizgi hala televizyonun nasıl bir karakterde olduğunu ortaya koymuştur. İki yayıncılık anlayışı da toplumu daha çok ileriye götürmek isterken, eylemleriyle istedikleri birbirinden uzak olduğu için örtüşmemektedir. Ancak Avrupa’da insanların hem bilgilendirme hem de eğlenme misyonlarıyla kamu yararına olan bir hizmet anlayışıyla hizmet yayıncılığı ortaya çıkartılmıştır. Aynı zamanda bu model hitap ettiği ülkelerde bilinçli bir halkın oluşması için uğraşacak ve bunu özgür bir kamusal alan olma misyonuyla birleştirecektir. Amerika’da ise bu durum devlet müdahalesi olmadan bir yayının karşıt görüş oluşturabileceği, karşıt görüşlü kişilerin bu noktada buluşabileceği, tartışabileceği ve birbirlerinin gücünü sınayabileceği bir alan yaratma ilkesini benimsemiştir. Amerika’nın bu yayıncılık ilkesinin altında siyaset anlayışını bütün sosyo kültürel alanlara yaymak arzusu yatmaktadır. Bu manada Amerika’nın demokrasi anlayışı ve ticari yayıncılığı arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır çünkü televizyon yayıncılığı sadece bir ifade özgürlüğü kürsüsü değil aynı zamanda da bir pazarlama ağının parçasıdır. Ayrıca devlet kontrolünde olmadan herhangi bir düşünce ifade etmesini veya özgür düşünce ifade etmeyi ancak televizyonlara sahip olunca yani özgürce konuşmak isteyen yurttaşların değil, maddi gücü olanların konuşabildiği bir kürsü haline gelmiştir.
Aslında geleneksel yayıncılık anlayışı modernleşme anlayışını katı bir şekilde bünyesinde barındırmaktadır bununla birlikte normal yurttaş veya bilinçli tüketiciler televizyonun üretim ve yayın kısmında değil, üretileni takip etme/tüketici kısmında yer alır, ve bu durumla da bizim ürettiğimiz gelenekten açıkça nemalanır, bizlere gelenek ve yaşayışlarımıza göre yayınlar sunup televizyonlara bizi daha fazla kilitlemeyi amaç edinirler. Buna göre bu olayın çözümü tek tek (güçlü olan) bireylerin değil, tüm toplumun eşit bir biçimde çıkarlarını göz önünde tutmak ve korumakla olur. Bunu yapılması için ise medyanın profesyoneller tarafından veya devletin ticaret ilişkilerini koruyacak şekilde yayın politikasını düzenlemesiyle mümkün olmaktadır. Geçmişte izleyiciyi pasif izleyici olarak gören, izleyicilerin beğeni, istek ve ihtiyaçlarını görmezden gelen sadece ona sunulanı tüketen makineler olarak gören bir yayın politikası anlayışı mümkündü. Böylece izleyicilerin kendilerini özgürce anlatacakları bir alan olarak akla televizyon gelmemekteydi çünkü televizyon kendi içerisindeki hikayeye izleyiciyi çekse de izleyicinin hikayesine tamamen ortak olmuyor, kontrolü izleyiciye vermiyordu, izleyiciyi kendi reklam gelirlerini sağlamakta bir basamak olarak görüyor, böylece ne kadar çok eğlence ve televizyon bağımlılığı yaratırsa o kadar çok kazanç sağlıyordu.
Günümüzde ise televizyon yayıncılığı daha çok kültürel bilgi yayılımı ve boş zaman geçirme aktivitesi olarak görülmekte ve yüzlerce kanal arasında sayısız içerikle hayatımızda bir bölüm oluşturmaya çalışmaktadır, öyle ki bir insanın günde 2 saat televizyon izlediği düşünülürse ortalama 70 yıllık bir insan hayatı boyunca yaklaşık olarak hayatının 6 yılını televizyon izleyerek geçiriyor. Bir insana hayatının 6 yılı boyunca tek yönlü olarak onu denetimi altında tutmaya çalışacak mesajlar verirseniz o insanı istediğiniz şekilde manipüle edebilir, kazancını, siyasi görüşünü, vereceği oyu, yaşayacağı, tatile gideceği yerleri belirleyebilirsiniz ve de bu insandan bir ülke dolusu olduğu düşünülünce istediğiniz propagandayı uygulama gücünü kendinizde göreceksiniz. Bu yüzden devletin temel organlarında medya 4. sırada yer alır. Hele ki bir ülkede yayınlanan yayınlar devlet veya özel girişim tekelindeyse o tekel gücü sahibi istediği ideolojiyi hedef kitlesine yayabilir...